bugün
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın14
- sitede birine sövseniz entry 3 gün kalıyor8
- artificialintelligence9
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı49
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı20
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım20
- anın görüntüsü22
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- futbolcu ismiyle nick almak8
- uzağı göremeyen insan19
- evlilik13
- bir şarkı sözü der ki11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz15
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız10
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel17
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- ali erbaş12
- bik bik moderatör olsun19
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi13
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek24
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır21
- istanbul suriyenin başkentidir12
- türkiyede çok abartılan arabalar18
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- boşuna yaşıyorum hissi8
- icardi1905 silik olsun kampanyası27
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler8
- sözlük kızlarının don renkleri19
- kanınıza rengini verir misiniz15
- aristoteles'in orta yolu10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- patiswiss14
- integralin müfredettan kaldırılması12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı8
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız8
- escort fiyatlarının güncellenmesi9
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi15
- nervio'ya aşık olmak10
entry'ler (48)
(bkz: ay ben gülerim)
ölüm haberlerine sevinen insanları gördükçe içim parçalanıyor. tabi ki hepimiz teröre, pkk'ya, bölücülüğe karşıyız. tabi ki hepimiz ölen evlatlarımıza, kardeşlerimize ağlıyoruz. ne çiçekler solduruldu bu ülkede bugüne kadar bu terör illeti yüzünden, ne evlatlar yetişti babalarının yüzünü bile göremeden. belki de bambaşka bir konumda olacaktı bu ülke bunlarla uğraşmasaydı. bunlar çok acı şeyler. fakat bunlar ne bizim suçumuz ne de dağa çıkan cahil, kandırılmış, sindirilmiş insanların suçu. bunun hesabını asıl sorumlularından sormak yerine, birbirimizi öldürüp bundan zevk almayı tercih ediyoruz.türkü kürdü mü var bu işin? ne zamandan beri insanın canına, ırkına göre değer biçiliyor? 160 insan evladı ölmüş, 160 allah kulu ölmüş ve bazıları bunu duyunca orgazm olabiliyor zevkten. müslümanlık bu değil, hele insanlık hiç değil. bizi hayvanlardan ayıran en belirgin özelliğimizi kaybediyoruz artık iyice. bu ölülerin hesabı sorulmadıkça, bu kıyım durdurulmadıkça hayvanlaştırılıyoruz mütemadiyen. toparlayamıyorum düşüncelerimi, kızgınım herkese, kızgınım bizi bu hale getirenlere. tek bir şey biliyorum, o da yazık oluyor gençlermize, bize. yazık...
dünya üzerinde bir araya gelen en güzel ikililerden biridir. Rivayet odur ki, nasıl ki balık rakısız olmazsa, bal da kaymaksız olmazmış efendim.
Yıllardır kendi kulüpleri şikenin bokunu çıkartırken -hatta bu ülkeye şikeyi ilk sokan kulüp kendileriyken-, teşvikler-ki teşvik bence şike değildir-, hatırlar, çantalar, federasyon başkanının kendi kulüplerinin başkanı gibi davrandığı zamanlarda ligi zevkle izleyenler bu sene bu ligden zevk almayacaklarmış arkadaş. Bu sene bu lig izlenmezmiş çünkü şike varmış. Ee, peki demezler mi adama "Be hey kansız! Be hey soysuz! Be hey onun bunun çocuğu! Zamanında götüne mi kaçmıştı adalet duygun, bir anda söz konusu kendi kulübün olmayınca tuttu adilliğin!" Neymiş efendim fener şike yapmışta şampiyon zaten belliymişte, daha bir sürü fasa fiso. Ee, bugüne kadar şikenin allahını yapan galatasaray hakkında bir allhın kulunun çıkıp bu derece bir tepki gösterdiğini görmedim. Ben silahla adam kaçırmaya kadar varan her türlü suçu işleyen trabzonspor'a karşı böyle bir tepki görmedim. Ben her sene üç büyüklerden teşvik şikesi alan, maç satan antep gibi bir takıma bu derece bir tepki gösterildiğini görmedim. Hepsini geçtim beşiktaş'ında şike soruşturmasında fener kadar adı geçmesine rağmen bir allahın kulu çıkıp beşiktaş'tan bahsetmiyor. Varsa fener yoksa fener. "Fener birilerinin 1. dereceden yakını olan bayanlarla tersten ilişkiye mi girdi lan acaba?" diye düşünmeden edemiyor insan bu durumda. Buna karşılıkta şu argümanla geliyor o arkadaşlar: "Efendim aziz yıldırım soğuttu insanları fener'den, aziz yıldırım'ın yaptıkları yüzünden bu kadar nefret ediliyor sizden." Ee, dürzü o zaman bütün takımların taraftarları başkanlarının, yöneticilerinin verdiği demeçler yüzünden birbirine düşman olsun. Var mı lan böyle bir şey? Sen asırlık kulüpleri başlarında gelip geçici olan adamlara göre değerlendirebilir misin? Sen milli formayı giyen futbolcuna hazırlık maçı dahi olsa uluslararası bir arenada hakarette bulunup, küçük düşürebilir misin? Kim veriyor lan sana bu hakkı dürzü! Gerçek futbol taraftarını futboldan soğutan bu son yaşanan şike olaylarından çok insanların bu iki yüzlülüğü olmuştur kanımca. Tiksindirdiniz lan adamı. Allah belanızı versin!
Ek: He bu arada yanlış anlaşılmasın. Ben demiyorum ki eğer yapılmış bir şike varsa fenerbahçe cezalandırılmasın. bugüne kadar bütün şike yapan kulüplerin adına, onlar yanmasada biz yanalım eğer yapıldıysa bu. yeter ki bu lig temizlensin bu olaylardan. ben bu giride yalnızca diğer takım taraftarlarının riyakarlığına olan kinimi kusmuş bulunmaktayım.
Ek: He bu arada yanlış anlaşılmasın. Ben demiyorum ki eğer yapılmış bir şike varsa fenerbahçe cezalandırılmasın. bugüne kadar bütün şike yapan kulüplerin adına, onlar yanmasada biz yanalım eğer yapıldıysa bu. yeter ki bu lig temizlensin bu olaylardan. ben bu giride yalnızca diğer takım taraftarlarının riyakarlığına olan kinimi kusmuş bulunmaktayım.
bir sahur sofrası hazırlamak kadar olmasa da sevaptır.
3. sezonunu bekleye bekleye kuruduğum dizi. Verin artık lan! sizin yüzünüzden greek izler oldum!
zaman geçirmek için ideal bir ingiliz dizisi. Ne kurgusu ne de görsel efektleri tatmin edicidir ancak eğlencelidir, izletir kendini.
1 nisan 1981, great yarmouth, ingiltere doğumlu ingiliz aktris ve şarkıcı. Adını daha çok ingiliz yapımı olan primeval dizisi ile duyurmuş, sevimliliğiyle kalplerimizi fethetmiştir.
fırsatçı esnafın ramazan ayında nasıl zam yaptığına dair bifor/aftır etiket görüntüleri.
aranel míriel miş efendim. böyle pek bir baştan savma geldi ama hadi bakalım.
gelmiş geçmiş en iyi dizi. izlemeden önce bu dizi bugüne kadar izlediğin en iyi dizi olacak deselerdi hayatta inanmazdım, hele ki bu konuyla, ancak o kadar başarılı işlenerek sunuluyorki önümüze, hayranlık duymaktan başka seçenek bırakmıyorlar bize. 6x07 neydi aga öyle, doctorla beraber dizi de daha önce hiç bu kadar yükselmemişti hakkaten.
--spoiler--
demons run when a good man goes to war.
night will fall and drown the sun
when a good man goes to war.
friendship dies, and true love lies;
night will fall, and the dark will rise
when a good man goes to war.
--spoiler--
diyim daha da bişey demiyim ben.
--spoiler--
demons run when a good man goes to war.
night will fall and drown the sun
when a good man goes to war.
friendship dies, and true love lies;
night will fall, and the dark will rise
when a good man goes to war.
--spoiler--
diyim daha da bişey demiyim ben.
29 Nisan 1978, Kanada doğumlu dizi oyuncusu. reaper'daki sock* karakteriyle gönüllere taht kurmuştur.
yaklaşık 1 saat önce twitter'daki bir yazısıyla da yarmayı başarmıştır.
"hey penis! enough with the random erections. what are you 16 or something? i'm just trying to pump gas over here. sincerely, your body."
yaklaşık 1 saat önce twitter'daki bir yazısıyla da yarmayı başarmıştır.
"hey penis! enough with the random erections. what are you 16 or something? i'm just trying to pump gas over here. sincerely, your body."
ilk olarak, reaper dizisinin iblis güzeli nina olarak tanıştığım, sonrasındaysa kendisine aşık olarak youtube videoları dahil olmak üzere, ucundan kıyısından da olsa göründüğü her türlü video kaydını izleyerek "neden neden!?" diye kederden kedere koşmama neden olan 6 ekim 1980 doğumlu güzeller güzeli aktris.
(bkz: seviyorum ulan)
(bkz: seviyorum ulan)
benim anlamadığım bu para dolu çanta bir tek son maçı mı satın almaya yetmiyor? bir tek son maçta mı hakemi satın alamıyor yani fenerbahçe? 2 defa son maçta şampiyonluğu kaybetmiş bir takıma hala utanmadan böyle suçlamalarda bulunabilenler, artniyetlidir, alçaktır, haindir, ittir köpektir!!!
gurur duyduğum durumdur. biz bize yeteriz, ite köpeğe hacet yok!
bursaspor takımının, eğer trabzonspor'a karşı da böyle oynayacaksa, alınlarından öpülecek bir performans gösterdikleri maç olmuştur.
hakem makem hikaye tabiki de ancak verilmeyen bir penaltı ve verilmeyen bir kırmızı kart olduğu gerçeğide değişmiyor. keşke hakemler bu denli etkilemeseler liglerimizi de doya doya futbol konuşabilsek.
hakem makem hikaye tabiki de ancak verilmeyen bir penaltı ve verilmeyen bir kırmızı kart olduğu gerçeğide değişmiyor. keşke hakemler bu denli etkilemeseler liglerimizi de doya doya futbol konuşabilsek.
hastalara bakınız vermektir.
http://www.forzabesiktas.com 'da çarşı tarafından kaleme alınmış alttaki yazının teması olan söz.
"kartalim ben !
cesaretin timsali,
beşiktaş'in sembolü,
korkusuz karakartal!
daha düne kadar,
"aç kanatlarini süzül göklere",
diye yad edilirken,
şimdi esaretle mi
ödüllendirileceğim
esaretimin başladiği an,
bir parça et için,
çizilen sahte bir güzergahta,
alçaktan uçurulduğum andir!
cesaretinizin bittiği an,
esaretinizin başladiği andir!
olmam gereken yerde,
özgür ruhlarin özgür zihinlerinde,
gökyüzünün en yükseklerinde,
süzülmeye devam etmeliyim.
kartalim ben!
esaretin düşmani,
cesaretin timsaliyim.
gökyüzünde süzülmeye,
"özgürce" devam etmeliyim...
kartal şu anda mabet'te tutuklu...
23 yılda ancak "ergenliğe" ulaşan,
yuvasını ölene kadar değiştirmeyen,
1000 metrenin üstünde zor kayalıklara ev diyen,
kartal şimdi bir kafeste esaret altında...
"evcil bu kartal" diyen olacaktır...
"biliyor musun?" derler adama,
"bir kartal nasıl evcilleştiriliyor ?"...
"ya bir av atılır önlerine, kartal onu yakalayıp yerde yemeye çalışırken atla hızla gelip yakalarlar... ya da hali hazırda "evcil bir kartalı" özgür kartala saldırtırlar... gökyüzünde karşılaşan 2 kartal pençelerini kenetler birbirine... bırakan kaybedeceği için her ikisi de bırakmaz ve yere düşerler... düşünce de yakalanırlar.... yakalanan kartal da karanlık bir odaya atılır, bağlanır... odanın önünde çocukların gürültü yaparak oynamaları istenir... aynı zamanda hayvana yem ve su verilmez.... çocukların yaptığı gürültülerle de hayvanın uyuyup dinlenmesi önlenir... birkaç gün sonra içeri girip, yorgun düşmüş hayvan ele alınır... "yabani hayvanlarda, insanla ilk temas çok önemlidir" derler... eğer sizden zarar gelmeyeceğini anlarsa, günlerce çektiği bu yorucu işkenceden sonra, belki de yarım saat içinde tamamen evcilleştirebilirsiniz... işte kartal bu sayede evcilleşir.... sonrasında da eğitim süreci başlar... bu süreçte de hayvana özellikle eğitim yapılacağı zamanlar yem verilmeyip, istenilen şey yapıldığında "ödül" olarak bir parça et verilir. "
bu süreci bile bile, gururumuz mu okşanacak kartal mabed'de süzülünce?
bir anlık zevk için hapsedilen yaşam karşısında susacak mıyız?
peki kartal'ın kendisi susar mıydı sizce?
özgür bedeninin "esir alınma"sına ne derdi acaba?
yine kartalın "hayat mücadelesi" anlatsın gerçeği bize;
"kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanlardandır bilirsiniz... 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır... ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır... kartalın yaşı 40'a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir... bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir... gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır.... kanatları yaşlanır ve ağırlaşır... tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır... artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır... dolayısıyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır... ya ölümü seçecektir... ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini... bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürer... bu süreçte kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır... buraya yerleşmiş olan kartal, gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar... en sonunda kartal'ın gagası yerinden sökülür ve düşer... kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler... gagası çıktıktan sonra, bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır... yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini bu pençelerle yolmaya başlar... 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan, meşhur "yeniden doğuş süreci" sonunda uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir... ve hep en yükseklerden uçar...
razı mıyız şimdi hayat karşısında kendine bile teslim olmayan kartal'ın esaretine?
gerek var mı?
hayallerimizi mi resmediyorsunuz?...
düşlerimizi süslediğimiz, mitolojik masalları mı kurguluyorsunuz?
bunun için mi bir kartal'ın özgür yaşamını elinden alıyorsunuz?
2 yıl sonra başka bir kartal, 5 yıl sonra bir başkası mı eğitilecek?
peki biz seyir mi edeceğiz bunu?
yunus balıklarının tutsaklığına dur dediğimizde alkışlayanlar,
şimdi kartalın esaretine sessizliğimizi mi alkışlayacaklar?
çok beklerler !!!
5 dakikalık seyir zevkine,
bir kartal'ın esaretine,
çarşı'nın suskun kalmasını,
çok beklerler !!!
bizi düşlerimizdeki kartallarla başbaşa bırakın!
bırakın hayallerimizi kafese koymayın!"
"kartalim ben !
cesaretin timsali,
beşiktaş'in sembolü,
korkusuz karakartal!
daha düne kadar,
"aç kanatlarini süzül göklere",
diye yad edilirken,
şimdi esaretle mi
ödüllendirileceğim
esaretimin başladiği an,
bir parça et için,
çizilen sahte bir güzergahta,
alçaktan uçurulduğum andir!
cesaretinizin bittiği an,
esaretinizin başladiği andir!
olmam gereken yerde,
özgür ruhlarin özgür zihinlerinde,
gökyüzünün en yükseklerinde,
süzülmeye devam etmeliyim.
kartalim ben!
esaretin düşmani,
cesaretin timsaliyim.
gökyüzünde süzülmeye,
"özgürce" devam etmeliyim...
kartal şu anda mabet'te tutuklu...
23 yılda ancak "ergenliğe" ulaşan,
yuvasını ölene kadar değiştirmeyen,
1000 metrenin üstünde zor kayalıklara ev diyen,
kartal şimdi bir kafeste esaret altında...
"evcil bu kartal" diyen olacaktır...
"biliyor musun?" derler adama,
"bir kartal nasıl evcilleştiriliyor ?"...
"ya bir av atılır önlerine, kartal onu yakalayıp yerde yemeye çalışırken atla hızla gelip yakalarlar... ya da hali hazırda "evcil bir kartalı" özgür kartala saldırtırlar... gökyüzünde karşılaşan 2 kartal pençelerini kenetler birbirine... bırakan kaybedeceği için her ikisi de bırakmaz ve yere düşerler... düşünce de yakalanırlar.... yakalanan kartal da karanlık bir odaya atılır, bağlanır... odanın önünde çocukların gürültü yaparak oynamaları istenir... aynı zamanda hayvana yem ve su verilmez.... çocukların yaptığı gürültülerle de hayvanın uyuyup dinlenmesi önlenir... birkaç gün sonra içeri girip, yorgun düşmüş hayvan ele alınır... "yabani hayvanlarda, insanla ilk temas çok önemlidir" derler... eğer sizden zarar gelmeyeceğini anlarsa, günlerce çektiği bu yorucu işkenceden sonra, belki de yarım saat içinde tamamen evcilleştirebilirsiniz... işte kartal bu sayede evcilleşir.... sonrasında da eğitim süreci başlar... bu süreçte de hayvana özellikle eğitim yapılacağı zamanlar yem verilmeyip, istenilen şey yapıldığında "ödül" olarak bir parça et verilir. "
bu süreci bile bile, gururumuz mu okşanacak kartal mabed'de süzülünce?
bir anlık zevk için hapsedilen yaşam karşısında susacak mıyız?
peki kartal'ın kendisi susar mıydı sizce?
özgür bedeninin "esir alınma"sına ne derdi acaba?
yine kartalın "hayat mücadelesi" anlatsın gerçeği bize;
"kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanlardandır bilirsiniz... 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır... ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadır... kartalın yaşı 40'a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir... bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir... gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır.... kanatları yaşlanır ve ağırlaşır... tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır... artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır... dolayısıyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır... ya ölümü seçecektir... ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini... bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürer... bu süreçte kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır... buraya yerleşmiş olan kartal, gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar... en sonunda kartal'ın gagası yerinden sökülür ve düşer... kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler... gagası çıktıktan sonra, bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır... yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini bu pençelerle yolmaya başlar... 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan, meşhur "yeniden doğuş süreci" sonunda uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir... ve hep en yükseklerden uçar...
razı mıyız şimdi hayat karşısında kendine bile teslim olmayan kartal'ın esaretine?
gerek var mı?
hayallerimizi mi resmediyorsunuz?...
düşlerimizi süslediğimiz, mitolojik masalları mı kurguluyorsunuz?
bunun için mi bir kartal'ın özgür yaşamını elinden alıyorsunuz?
2 yıl sonra başka bir kartal, 5 yıl sonra bir başkası mı eğitilecek?
peki biz seyir mi edeceğiz bunu?
yunus balıklarının tutsaklığına dur dediğimizde alkışlayanlar,
şimdi kartalın esaretine sessizliğimizi mi alkışlayacaklar?
çok beklerler !!!
5 dakikalık seyir zevkine,
bir kartal'ın esaretine,
çarşı'nın suskun kalmasını,
çok beklerler !!!
bizi düşlerimizdeki kartallarla başbaşa bırakın!
bırakın hayallerimizi kafese koymayın!"
isildur: isilik ölümcül bir hastalıksa, neden olmasın?